Bir kadın ritmik seslerle dikiş masasında geleceği nakşediyor. İpekböcekleri çizgisel hareketlerle uçuşuyor masalsı, toz taneleri güneş ışınlarında dans ederek Anadolu'nun en güzel motifleriyle süslenmiş halısına bırakıyorlar kendilerini… O sırada bir çift göz, kahverengi, kendinden habersiz kayda geçiyor tüm manzarayı, hissediyor… Kadının bakışları gün ışığından haz alarak klasik romanlar serisini okuyan o kahverengi gözlü oğluna kayıyor. İyi ki adını Devrim koydum diyor. Sıradanlığa ve sevgisizliğe karşı devrimsel bir duruş sergileyecek oğlu için bir ilmek daha geçiriyor hayallerine. Çocuk halıya bakıyor sonra, bir resim görüyor, toz taneleri gümüşi birer deniz kuşu olmuşlar, kanatlarında şiirler, özgürlüğe uçuyorlar mavi…
Aradan yıllar geçiyor, Devrim Erbil bu süreçte edebiyata duyduğu ilgiyle şiire, ardından İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girerek sanat hayatına başlıyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun öğrencisi olan Erbil, henüz 29 yaşındayken Tahran Bienalinde Saray ve Kraliyet 1.'lik ödülüne layık görülerek 6 yıl sonra da İskenderiye Bienalinden 2.'lik ödülüyle dönüyor. Devlet sanatçısı Prof. Ressam Devrim Erbil Türkiye'nin neredeyse tüm üniversitelerinde konferans verip, yurt içinde ve yurt dışında birçok sergi açarak sanatın yaşattığı hazzı yaymaya çalışıyor. Bodrum Ticaret Odası'nın yeni hizmet binasında bir ay süren Şiirsel Soyutlamalar Sergisinde “Mavi, Bodrum'un diğer adı.” diyen Devrim Erbil, yarımadaya en güzel eserini armağan ediyor; SONSUZ YAŞAM SEVİNCİNİ…
Bodrum Ticaret Odası Yeni Hizmet Binasında bir ay süreyle sergi açtınız, sergi ismi neden şiirsel soyutlamalar, burası için seçtiğiniz eserlerin özellikleri neler?
Uzun sanat dönemi içinde üzerinde çalıştığım birçok konu, değişik temalar oldu. Zaman zaman bu temaları tekrar işlemekten mutluluk duyuyorum, bunlardan biri de sevmenin de ötesinde tutkunu olduğum DOĞA… Doğa mevsimleriyle, renkleriyle her şeyiyle yaşam biçimimizi duygularımızı etkileyen bir olgu olarak her zaman ilgimi çekmiştir. Doğanın bizlere verdiği ritmik yaşam biçimi, günlerin birbirini izlemesi, nefes alış-veriş gibi titreyen ancak farkında olmadığımız bir süregelen ritmi var... Doğa tutkusu, ritim, ritmik titreşimler, çizgisel ritim gibi birçok konuda eser yaptım. Burada Bodrum'da Ticaret Odası'nın yeni binasında sergi açmam önerilince büyük gurur duydum. Doğa şiirsellik yaşam sevinci derken bunun yeri Bodrum'dur dedim, Ticaret Odası açılısında sanatla açılışın bir araya gelmesini çok anlamlı buluyorum. Sergime de içimdeki yaşam sevincinin fışkırması olarak “Şiirsel Soyutlamalar” adını verdim. Çünkü sanatımın temel unsurlarından biri yaşam sevincine dayanan bir coşkudur. İnsanlar resimlerimin önünde durup 10 saniye bile yaşamın güzelliğini şiirselliğini hissederse kendimi görevimi yapmış sayıyorum. O 10 saniyeler bir kişide değil yüzlerce, on binlerce kişide birbirine eklenen mutluluklar haline geliyor... Bir insanın yapabileceği en güzel iş bu bence. Sanatımın temeli insanları mutlu etmek, sanatı içimizde yeni filizler açtıran coşku kaynağı olarak görüyorum. Bodrum'u ise yaşamın en güzel, en fazla özlenen, beklenen, idealize edilen, insanların kendilerini yaşamaya geldikleri bir kent olarak düşünüyorum; o nedenle birçok önemli konumdaki insanın hayalinde Bodrum'a gitmek veya Bodrum'a yerleşmek var. Ben de bu güzel binanın güzel açılışında sanatı seven bir Yönetim Kurulu Başkanının ve onun sevgisini hissedecek diğer yöneticilerin sürekli olacağını düşündüğüm sergi salonunda böyle bir sergi açmanın mutluluğunu yaşıyorum.
“Daha çok insan sanatı sevsin ve daha çok insan mutlu olsun diye çalışıyorum.”
Bodrum derken gözleriniz parlıyor…
Çünkü Bodrum denince herkesin aklına bir özgürlük ve güzel yaşam kavramları geliyor. Burada yaşamak güzeldir. Ben Bodrum'dayım demek bile insanlara yetiyor. Tabi buranın enerjisi de ikliminden, oksijeninden, kentin tarihi kurgusundan geliyor… Ben bir de insanlarda fiziksel-genetik özellikler olduğu gibi kültürel-genetik özellikler de olduğuna inanıyorum. Burası çok değişik farklı kültürlerin üst üste bir araya geldiği coğrafya, dünyanın hiçbir yerinde bir ören yerinde 7 farklı medeniyetin üst üste geldiğini göremezsiniz. Bunu Gordion'da görürsünüz, Çanakkale'de görürsünüz ancak. Melez insanlar güzeldir çünkü çok farklı 2 insanın birleşmesinden çok güzel bir insan ortaya çıkar, hem birbirlerine karşıtlardır hem de birbirlerini beslerler, coğrafyalar da böyledir. Farklı genler yeni kültürler oluşturur, biyoloji Profesörü biriyle de görüştüm, bu hemen hemen ispatlanmak üzere olan bir teori dedi. Anadolu kültürel bakımdan çok önemli. Bodrum bunların içinde en önemli yerlerden, her zaman buradan gelip geçenlerin ilgisini çeken bir kent. Bodrum bence il olmalı, çünkü burada fakülte var, burası ticari bir merkez, turizm merkezi, hiçbir kent kıyı liman kenti Bodrumla yarışamaz. Onlarda gelişsinler ama Bodrum'da hepsinin özellikleri bir arada.
Sanatçı gözüyle yeni binamız hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Aslında ben bir ressam olarak haddimi bilirim demek istiyorum. Ancak böyle bir soruya mimarlarla konuşup, mimarlık bölümlerinin derslerine girerek birçok ünlü mimarın yetişmesine payı olan biri olarak belki birkaç söz söylemek isterim. Ben fonksiyonu mimari ile birleştiriyorum. Malevich'in Siyah Kare eserinde yaptığı gibi, karenin ortasına bir nokta koymak bile sanattır. Orada altın oran, köşelere uzaklık vb. detaylar vardır. Mimarların en büyük sorumluluğu fonksiyonla estetiği birleştirmektir; bir mekanda hem insanlar mutlu olacak, orada yaşayacaklar hem de mekan işlevsel ve görsel etki yapacak. İşleri gerçekten zor. Bodrum Ticaret Odası'nın yeni binasında görüyorum ki binanın dışındaki o kabuk görünüş gerçekten çağdaş estetiğin sınırları içinde, bu yarışmayı kazanan mimarlar çağdaş sanatı biliyorlar ve böyle güzel bir yapının Bodrum yapıları içinde bir anlamı olacağının farkındalar demek oluyor. Görünüş olarak bina çok güzel, iç dekorasyonda ise ben daha canlı renkleri tercih ederdim, daha fazla mavi olabilirdi iç mekanlarda. Mavi Bodrum'a yakışıyor, Mavi bence Bodrum'un diğer adı.
“Belki bir gün büyük tuvaller yapmaya gücüm yetmeyecek ancak o zaman tuvalime bir şiir yazacağım, o da benim resmim olacak.”
Size resmin şairi diyorlar.
Resim yapmadan önce şiir yazıyordum, ben her zaman ilişkilerde o şiirselliğin, nezaketin hoşgörünün önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanlar şiirle daha hoş görülü olur. Biz her şeyi tartışıyoruz ve illaki kendi fikrimizi kabul ettirmek istiyoruz, oysaki insanları dinlemek gerek, işte yaşamın böyle küçük gibi gözüken ancak anlamlı özellikleri var, şiirselliği var. Durmuş Akbulut Resmin Şairi diye bir belgesel yaptı, orada bana şiir neden yazmıyorsunuz dedi. Ben de dedim ki belki bir gün büyük tuvaller yapmaya gücüm yetmeyecek ancak o zaman tuvalime bir şiir yazacağım o da benim resmim olacak.
“Hayatımın ritmini sevgide buldum deli gibi sevmekte...”
Resimlerinizde ritimden bahsettiniz, peki siz hayatınızın ritmini neye borçlusunuz?
Tutku! Yani şiddetli bir sevgi. Doğayla başladık ama bu sadece doğayla kalmıyor. Doğada da yaşamda da ikilemler var, o determinizm hep bu ikilemi takip ediyor, gün doğuyor batıyor, ışıkla karanlık birbirini tamamlıyorlar. Kadınla erkek de 2 ayrı cins, ne onunla yapabiliyor, ne de onsuz… Ama bu mücadele aynı zamanda yaşam sinerjisini ortaya çıkarıyor. Işık ve karanlıkta olduğu gibi birbirini tamamlıyor. Renkte de zıt renkler birbirinin tamamlayıcısıdır, tıpkı hayat gibi. Ben hayatımın ritmini bu coşkularda, deli gibi sevmekte buldum; işini, eşini, mesleğini, sanatı… Deli gibi sevmek insana büyük enerji veriyor. Hayatım çok fırtınalı geçti, annem dikiş-nakış öğretmeniydi, annem ben resim yapacağım diye her türlü fedakarlığı yaptı, ona çok şey borçluyum. Eşlerime de çok şey borçluyum, çok güzel gurur duyduğum çocuklarım var. Olumsuz yanları unuttum; hayatıma giren herkese saygı ve şükran duyuyorum. Bugün 80 yaşındayım ve bazı hastalıklar beni engellese de fırsat bulduğumda ben 30 yaşındayım. Hayatta belli bir süreçte nasıl atletler son 100 metrede depara kalkarlarsa artık ben de o sona yaklaşırken daha çok eser vermek için tempoda bir yaşam sürüyorum. Bugüne kadar birçok üniversitede konferans verdim, Türkiye'de benim kadar konferans veren, sergi açan yoktur. Çok şükür benim bir şansım var ki resimlerim seviliyor ve tanınıyor. Bunu birazda sanatın çok sınırlı elit kesimde kalmaması için verdiğim çabaya bağlıyorum.
“Sanat kendini iyi hisseden, onunla yakın olunca duyarlı iç zenginliği olan insanlar yaratır.”
Bir Dünya sanatçısı olarak Bodrum'da sergi açmak nasıl peki?
Bodrum'u sevdiğim için buradayım ama daha çok geçen hafta Azerbaycan'daydım şimdi Madrid'e gidiyorum, sonra Varşova'ya. Bunlar arasında Bodrum'daki bu serginin ne anlamı var diyebilirler ama bu açılış sanatla yönetimin, ticaretin, ekonominin bir arada olması demek! Aslında sanat her yerde var, olmalıdır da. Çünkü sanat kendini iyi hisseden, onunla yakın olunca duyarlı iç zenginliği olan insanlar yaratır. Sanatım, ailem, ülkem ve sevdiklerim eşlerim sevgililerim her zaman benim için büyük önem taşır.
Yaşama duyduğunuz bu tutku, yani deli gibi sevmek… Merak ediyoruz, Devrim Erbil deli gibi sevince ne yapar?
Devrim Erbil deli gibi sevince adeta kulu kölesi olur sevdiğinin, ülkenin de kadının da… Ben ülkemi hiçbir şey beklemeden çıkarsızca seviyorum, idealist bir şekilde. Sanat nankör bir sevgili değildir, siz ona bir şey verdikçe o da istediğiniz her şeyi verir. Ama önce siz verin, uykunuzu, enerjinizi tutkunuzu vermelisiniz! İnsan ilişkileri de böyledir bir şey vermeden almayı beklemeyin. O yüzden kendinizi verin, işte ben de kendimi veriyorum, sanata veriyorum, aşklarıma veriyorum, ülkeme veriyorum… Daha çok insan sanatı sevsin, sanatı sevip daha mutlu olsunlar diye çabalıyorum…