Atilla Serttaş Motosikletiyle Dünyayı Geziyor
Motosiklet tutkunu Bodrumlu iş adamı, BODTO Yönetim Kurulu Üyesi Atilla Serttaş,
18.11.2014 15:43
her yıl arkadaşları ile birlikte motosikletlerine atlayarak dünyayı geziyor. Hatta turlarından birinde ise 32 günde 22 ülkeyi geçerek maceralarla dolu bir keşfe imza attı. Her yıl farklı bir bölgeye seyahat eden Serttaş ve arkadaşları, bu gezilerin hem iş yaşamlarına, hem kişisel gelişimlerine, hem de özel ve sosyal yaşamlarına olumlu olarak yansıdığını söylüyor. Bodrum'da Mandalin Bar, Kule Bar ve Pala Pub adlı mekanların işletmeciliğini yapan başarılı iş adamı Atilla Serttaş, Mavi Dergisi okurlarına motosiklet tutkusunu anlattı.
Seyahat tutkunuz, daha doğrusu motosiklet ve seyahat tutkunuz nereden geliyor?
Seyahat etmek tabii insanın kendi kişisel gelişimini çok artıran bir faktör. Gençliğimden beri, çocukluğumdan beri, çalışırken ve hatta maaşlı çalışırken bile her fırsatta kazandığım parayı dışarıda yiyeceğime, biriktirip bir şekilde 3 gün de olsa, 5 gün de olsa bir yere gidip bir yerleri görmek genel bir adetimdi. Çocukluğumdan beri bir yerlere gitmeyi, yeni yerleri görmeyi hep adet edinmiştim çünkü gezmek tozmak değil sadece mesele; oradaki görgüyü, bilgiyi örfü, adeti gördüğünüzde, dünya insanları ile barışık olduğunuzda, vizyonunuzda, ileriki iş hayatınızda hangi mesleği yaparsanız yapın, mutlaka ki sizin mesleğinize bir artı getiriyor, başka bir bakış açısı getiriyor her şeyden önce. Daha sonra da motosiklet tutkusu başladı. Tabi o da Bodrum'da yaşamanın gerektirdiği bir konu oldu. Bodrum'da yaşayıp da doğa sporları ile uğraşmamak ya da motosiklet sevmemek, bana göre biraz zor iş. Bodrum'da yaşıyorsanız eğer motosikletle birilerinin ya da ailenizden birilerinin mutlaka bir şekilde ilişkisi oluyor. Ben de yaklaşık 20 yıla yakın süredir motosiklet sürücüsüyüm. Bir süre off-road ile de uğraştık. Hem teknik bir ekibimiz de oldu. Arkadaşlarla bir araya gelip güzel bir off-road takımı kurmuştuk. Hatta işletmemizin adında da bir off-road kulübünü kurmuştuk. Yıllarca off-road ile de uğraştık ve sonrasında motosikletle yaptığımız seyahatler daha çok zevk vermeye başladı çünkü uçakla bir seyahate gittiğinizde mutlaka bir ülkenin şehrine gidiyorsunuz ve o şehri geziyorsunuz. Planınız neyse 3 gün, 5 gün ya da 10 gün ve sonra dönüyorsunuz. Zamanınız çoksa belki yakın çevrede araba kiralayıp gezebiliyorsunuz, belli bir yerlere gidebiliyorsunuz. O da genelde bir ülkeye gitmeden önce, atıyorum nereye gideceksiniz; Polonya'ya, Almanya'ya ya da Berlin'e gideceksiniz. Berlin'de nereleri görmelisiniz? diye araştırıyorsunuz ve oralara gidiyorsunuz ama motosikletle gittiğinizde yolda ne ile karşılaşacağınızı, ne göreceğinizi bilemiyorsunuz. Hatta ülkenin kendi halkının bilmediği yerlere, hiç görmediği yerlere, biz motosikletle gezdiğimiz bölgelerde çektiğimiz fotoğrafları, o ülkede yaşayan insanlarla paylaştığımızda, kendi memleketinde veya kendi şehrinde oranın neresi olduğunu bilmiyor insanlar. Bizim ülkemizde de keza öyle, şurada baktığımızda bizim vatandaşımızın yüzde yetmişi şuradaki Uyku Vadisi'ne gitmemiştir henüz. İşte motosikletle gezerken böyle yerleri görebiliyorsunuz, insanların kültürlerini daha iyi tanıma fırsatınız oluyor.
Bir de sosyal hayatta hepimizin dertleri ve sıkıntıları oluyor. İş hayatında, aile hayatında hepimizin dertleri var ama motosikletle yola çıktığınızda, bu dertler ilk başlangıçta ve ilk gün omzunuzda duruyor hala ve zaman zaman yolda aklınıza geliyor. Ertesi gün ise arkanıza geçiyor ve belinize sarılıyor bu dertler. Bu ne demek? Bu dertler 3-5 saatte bir aklınıza geliyor demek. Sonra beş yüz metre arkanızdan geliyor üçüncü günden sonra. Bu da şu demek: akşam olduğu zaman, motorda işiniz bittiği zaman tam yatacaksınız, o arada dertler aklınıza geliyor ama aradan 4000 kilometreyi geçirdikten sonra. Dertler arkanızda kalıyor ve iş yerinizde, özel hayatınızda, orada, burada ama artık o kadar uzaktasınız ki; 5000-6000 kilometre uzakta ve motorlasınız. Başınıza ne gelse, buradan ne için aranırsanız aranın memleketten, yapabileceğiniz hiçbir şey olmadığı için, gerçekten kendi başınıza olduğunuz için, motosikletinizle bir arada olduğunuzu hissediyorsunuz ve gerçek bir özgürlük hissediyorsunuz. Hiçbir dert tasa taşımıyorsunuz.
İlk uzun seyahatinizi ne zaman ve nereye yaptınız?
İlk uzun seyahatimizde biz Balkanlar üzerine doğru gittik. Balkanlar ve Avrupa'nın bir kısmına ve Hırvatistan kısmına gittik ama ilk turumuz Balkanlardı. Ondan sonra şöyle bir seyahat geldi aklımıza; Osmanlı'nın izinde gezmek. Yani Osmanlı İmparatorluğu nereleri almış, diye baktığımızda, Osmanlı İmparatorluğu'nun bayrağının, sancağının dalgalandığı eyalet sistemine girdiği şehirleri gezelim dedik ve öyle bir seyahat planıyla önce bir Karadeniz turu yaptık komple. Hatta bu turda Gürcistan'dan Abaza'ya geçecektik ancak savaş dolayısıyla bu mümkün olmadı. Kafkas Dağları'nı aşmak nasip oldu. Kuzey Osetya, Güney Osetya ve o bölgedeki bir çok yer gerçekten görülmesi gereken yerlerdi ve o bölgeleri görmekten gerçekten çok mutlu oldum. Çeçenistan tarafından geçmek, Dağıstan'ı görmek, Kuzey Osetya'yı görmek; İnguşetya Cumhuriyeti, Kabartay, Balkarya, Karaçay, Çerkez Cumhuriyeti oraları gezdik. Hakikaten hoş yerlerdi, coğrafyası ile doğası ile. O zaman tabi enduro motor ile gittiğimiz için de Adige Cumhuriyeti'nden Sochi'ye kadar geçtik oradan. Sonra bir sonraki yıl da buradan çıkıp Kuzey Buz Denizi'ne doğru yol aldık. Bodrum'dan çıktık, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Belarus yaptık ve oradan Litvanya'ya geçtik. Baltıkları komple geçtik, Letonya, Estonya yaptık. Oradan St. Petersburg ve Helsinki'ye geçtik. Finlandiya ve oradan İsveç ve Danimarka'ya geçtik. Oradan da aşağıya Almanya, Çek Cumhuriyeti ve Prag'a geçtik. Oradan Slovekya, Avusturya, Macaristan, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ, Montenegro, Arnavutluk, Yunanistan diyip ülkemize geri döndük. Bu seyahat gerçekten tecrübe oldu. 32 günde 22 ülkeyi geçtik ve arada 3'er günlük tatiller de yaptık. İyi bir seyahat oldu bizim için.
Geçen sene de en son Avrupa'da kalan kısımlar için yola çıktık. İtalya'yı baştan sona gezerek keşfettim. Fransa ve Venedik'i baya bir keşfetme fırsatı buldum. Sonra tekrar Hırvatistan'ın Dalmaçya kıyılarından ülkemize döndük. Motosiklet seyahati gerçekten insanın kendi kişisel gelişiminde, ya da kendinle ve işinle ilgili gelişiminde, motivasyonunda çok işe yarıyor. Bütün iş dünyasındaki herkese mutlaka haftanın bir günü kendilerine ait, sadece kendilerine ait, yani ailelerine ayırdıkları vakitten bahsetmiyorum. Mesela yürüyüş mü yapmak istiyor? Bisiklete mi binmek istiyor? Okçuluk mu, avcılık mı, balıkçılık mı yapmak istiyor? Mutlaka motosikletle mi gezilecek? Hayır. Yani kişisel olarak kendisinin mutlu olduğu, sadece kendisine ait bir hobi alanı yaratmasını, bütün iş adamlarına şiddetle tavsiye ediyorum.
Yeni seyahat planınız var mı?
Yeni bir yolculuk planımız var, Allah nasip ederse. "Tanrı Dağları" diye bir planımız var. Bir kaç arkadaş ile Göktürklerin doğduğu topraklar olan Moğolistan'a doğru, Tanrı Dağları'na doğru, Kırgızistan'ın üzerinden çıkmak gibi bir niyetimiz var. İnşallah onu planlayabilirsek, seneye Eylül ayında bu seyahati gerçekleştirmeyi düşünüyoruz, nasip olursa. Olmazsa, tabi bu arada Avrupa'da İspanya, Cebelitarık, Cezayir, Tunus, Fas hattından dönmeyi düşünüyoruz. Bir de öyle bir planımız var. İkisinden birisini seneye hayata geçireceğim. Ya İspanya, Cezayir, Tunus tarafına geçeceğiz ya da Tanrı Dağları'na doğru seyahat gerçekleştireceğiz. Aslında en büyük hedefimiz Tanrı Dağları. Bu nedenle Çin'deki durumların biraz daha netleşmesini bekliyoruz. Eğer hallolursa çok enteresan bir seyahat olacak. Buradan Tanrı Dağları'na, Göktürklerin, Türklerin ilk doğduğu topraklara gidip oradan toprak getirmek inşallah bize nasip olur.
Seyahatleriniz sırasında unutamadığız anılarınız nelerdir?
Mesela en çok Kafkasları geçerken, normalde seyahatinizde planlıyorsunuz yani biz genelde hep akşam olmadan bir yerde konaklamayı düşünürüz. Bir an önce otelimize girelim, duşumuzu alalım, yemek yiyelim, erkenden de yatalım ve sabah yola gidelim şeklinde düşünürüz. Genelde fazla bir yaşantımız olmaz, genelde yolda geçer hep hayatımız ve bundan da zevk aldığım için, genelde yol yapmayı seviyorum ben. Bir yerde 2-3 gün kalayım, ya da akşam bara saza gidelim yoktur. Akşam dokuzda, onda uyurum ve sabah da erkenden yola çıkarım. İşte bu seyahatlerimizin arasında Kafkasları geçerken planladığımız bir şehir vardı, kalmayı planladığımız. O tarafa gittiğimizde baktık ki şehir çok tekin değil, çok güvenlikli değil. Sağlıklı otel bulamadık ve artı şehirdeki bütün evlerin kapıları, pencereleri üçüncü katlara kadar kilitliydi, demir yapılmıştı. Motorları açıkta bırakamadık, her taraf öbek öbek çetelerle dolu ve hava da kararmıştı. Saat gece 11 filan olmuştu çünkü Rusya bölgesinden geçerken çok sayıda polis uygulaması ile karşılaştık. Bu yüzden planladığınız saatten çok daha geri kalıyorsunuz. Burada da planladığımız saatten çok geri kalınca ve saat 11 gibi şehirde olunca ve uygun ve güvenli bir yer bulamadığımız için de haritaya baktı. Başka bir kasaba var ileride 280 kilometre ve gider miyiz? Gideriz dedik ve üç arkadaş birbirimize 'ben iyiyim, sen iyisin?', 'tamam' dedik ama biz zaten sabah sekizde motora binmiştik ve saat gece 11-12 oldu ve uzun süredir motordaydık, yorgunduk tabi ama dedik ki 280 kilometre Bodrum-Fethiye arası, Bodrum-Marmaris arası gibi, yani rahatlıkla gidebiliriz diye düşündük. Haritaya da baktık, 'gider miyiz?', 'gideriz' dedik. Yola bir çıktık, yaklaşık 30-40 kilometre gittikten sonra bildiğiniz eski dağ yolu. İnanılmazdı; İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma, komünist Rusya'nın yaptığı dağ yolları, sonra Çerkez Savaşı'ndan dolayı yollar bakımsız kalmış, trafiğe çok uygun değil, bildiğin off-road yolu gibi yollar, kayalık filan ve biz böyle perişan olduk. Allah'tan üçümüzün de off-road kültürünün olması dağda yola devam edebilmemizi sağladı. Ancak hakikaten çok zorlu bir parkurdu. Eski kamyonların geçtiği, hududun, sınırın olmadığı, dağlık bir bölgede o yolu tamamladık. O yolu normalde biz 3 saatte alırız derken yaklaşık bize 7-8 saate mal oldu ve o gün yaklaşık 21-22 saat motosiklet kullanmıştık ve o enteresan bir performans olmuştu bizim için. Hiç uyumadan, hiç dinlenmeden 21-22 saat motor kullanmak zorunda kalmıştık. Bir de en çok etkilendiğim yer Finlandiya ile Danimarka arasındaki fiyortların arasında, feribotla seyahat etmemizdi. Hakikaten o milyonlarca ada, binlerce, yüz binlerce ada, o küçük küçük adaların üstende küçük küçük evlerin, bahçeli çimlerin olması, o kadar adanın üzerinde insanların yaşıyor olması, eski Vikinglerin kültürlerini devam ettiriyorlar. Orası da çok ilginç ve güzel bir seyahatti ve beni çok etkilemişti. Bir de Slovenya beni çok etkiledi. Slovenya'da da kamera şakası gibiydi; evlerin bahçe düzenlemesi, çiçek düzenlemesi, kasabaların düzeni tertibi... Hakikaten sanki birileri size kamera şakası yapmış da, dalga geçiyorlar sizinle gibi geliyor oraya girdiğinizde. Düzeni, tertibi, yeşilliği özellikle oradaki insanların çiçeğe olan düşkünlüğü, bahçeye olan düşkünlüğü, beni çok şaşırttı gerçekten.
"Ne kaldırımında, ne dükkanının çerçevesinde, ne tabelasında... Avrupa'nın hiçbir yerinde artık insanlar hatalı iş yapmıyor."
Peki, bu seyahatler ticari hayatınızı nasıl etkiliyor?
Aslında baktığınızda bütün bu gelişimleri bu seyahatler sayesinde yaptım. Bütün işletmelerin tasarımlarını, bütün çizgisini, hepsinin birbirinden farklı tarzlarının olmasını kendim planladım, kendi güdülerimle planladım. Bu konuda kendimi çok yeterli bulmasam da bu seyahatlerde etkilendiklerimden, başkalarının bir şeyleri nasıl yaptığını görerek -tabi ki kopya çekmeden- kendine has daha orijinal fikirler de koyarak bunları harmanlıyoruz. Tabi ki oralardaki gördüğümüz şeyler, insanın zihnine yazılıyor. Görüyorsunuz, bir Almanya'yı geziyorsunuz, insanlar hatalı iş yapmıyor. Ne kaldırımında, ne dükkanının çerçevesinde, ne tabelasında, Avrupa'nın hiçbir yerinde artık insanlar hatalı iş yapmıyor. Yanlış iş, şişirme iş, şişirme malzemeyle, geçici yapay malzemelerle dükkan açmak, iş yapmak; bunlar yok, yapmıyorlar. Oradaki herkes detaya dikkat ediyor, şeytan ayrıntıda gizlidir. Bütün Avrupa'da görüyoruz. Hepsi ayrıntıya dikkat eden insanlar. Bu sebeple de bizim bu seyahatlerdeki gezilerimiz sırasında vizyonumuz da gelişti. Oralardan vizyon alıyoruz işin aslı. Bu sadece batıya gitmekle ilgili değil. Vizyon almanın sadece batıda olduğuna inanmıyorum ben. Gelişmemiş üçüncü ve dördüncü dünya ülkelerinde de, doğuda da, Rusya'nın içlerinde de, daha aşağıya Arap topraklarına gittiğinizde de vizyon alabiliyorsunuz. Yani bir bakıyorsunuz ki, orada bir olaydan ya da birinden, bir işten etkileniyorsunuz ve bu da sizin bütün hayat akışınızı değiştiriyor. Yani illaki vizyon batıda değil. Vizyon aslında insanın kendi içinde ama bunu nasıl gördüğünle, tarttığınla ilgili.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Ne olursa olsun seyahat iyidir. Mesela ben uzak doğuyu da komple gezdim, başka kültürleri görmek, insan hem iş hayatında, hem sosyal hayatında artılar katan bir durum. Herkese bol bol gezmeyi tavsiye ederim çünkü iş hayatınızı daha da ileri taşırsınız. İnşallah bizim Bodrumumuz da dünyadaki diğer turizm destinasyonlarına göre daha çok turisti çekebildiğimiz, daha iyi bir kasaba haline gelir. Buradaki esnaf arkadaşların da yatırım yaparak, dükkanlarını güzelleştirerek, daha iyi şeyler yaparak hep birlikte daha iyi bir yere getireceğimize inanıyorum. Çünkü biz Avrupa'ya yakınız, havalimanımız var, iklimimiz çok güzel. Şu anda bütün Avrupa'da herkes donarken, bugün Bodrum'da t-shirtle gezebiliyorsunuz kış ayında bile. Bu sebepten dolayı da Bodrum aslında hak ettiği yerde değil. umarım ki yakın zamanda hak ettiği yere gelecektir ve bunlarla ilgili benim hiçbir zaman şüphem yok. Bodrum hiçbir zaman kötüye gitmiyor, daha da iyiye gidecek çünkü ve bunu kimse engelleyemez. Kapitalizm dediğimiz bir sistem var, para dediğimiz bir sistem var. Para buralarda dönüyorsa, bu akım buralarda oluyorsa, her şeyin de en iyisi Bodrum'a gelecektir. Bütün dükkanların en iyisi burada olacaktır. Her çeşit mal burada satılabilir ama daha kaliteli mallar, daha kaliteli dükkanlar, daha kaliteli vitrinler, daha kaliteli sokaklar, daha kaliteli kapılar, pencereler, daha güzel görünür renkler olmalı. Eninde sonunda biz bunları Bodrum'da göreceğiz.