Şimdi siyasetten biraz çıkıp daha çok ekonomi konuşmanın zamanı. Kısa ve orta vadeli bir değerlendirme yapacağız.
Bunu söylemek siyasi risk bitti, salt ekonomiye bakalım demek anlamına gelmiyor. Birinci risk konusu olan genel seçimden, istikrara dönük bir sonuç çıktı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, “ilginç” Anayasa Mahkemesi kararının aşılabilmesi olasılığı da MHP’nin jesti ile ortaya çıkmış oldu. Ama henüz yeni Cumhurbaşkanı seçilmedi, risk yaratacak tartışmalar kısmen de olsa hâlâ ortada duruyor.
Bunu söyledikten sonra ekonomiye dönelim. Gene çıldırdık ve kısa vadede faiz derhal düşürülmeli söylemleri ortalığı sardı. Merkez Bankası ise derhal enflasyon raporunu bahane ederek Başkan’ın ağzından kararlı bir açıklama yaptı. Faizlerin dış alemin karışık olduğu ve içeride de henüz enflasyon belirsizliği olan ortamda hızla düşürülemeyeceği kararlı bir şekilde ifade edildi. Sayın Durmuş Yılmaz tanıyan her kişi tarafından çok iyi bir teknisyen olarak vasıflandırılıyor. Ama bugüne kadar kuvvetli sesli, içerik olarak da kararlı bir iletişim girişimi pek yapmamıştı, bu sefer yaptı ve iyi etti! Kararlılığını beğeniyorum.
Bütçede seçim ortamında gündeme gelen bir açık var. Şu anda bu Ocak-Haziran ayı kümülatif açığına dayanarak tahmin ettiğimiz açık boyutu, GSMH oranı olarak yüzde 2 civarında. Maliye Bakanı bu açığın alarm verici boyutta olmadığını söylüyor ve yıl sonunda durumun daha küçük bir açık olarak ortaya çıkacağını vurguluyor. Merkez Bankası ise açığın sorun olabileceğini ifade ediyor. Bekleyecek ve göreceğiz. Açık büyürse IMF ile olan ilişkilerimizi ve faiz dışı fazla boyutunu farklı şekilde değerlendirmek ve önlem almak zorunda kalabiliriz.
Bütçe açığı neden önemli?
Birincisi, Türkiye’nin net ve brüt kamu borcu GSMH oranı olarak azalmakta. Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu riskli gelişen ülkelerin medyan borçluluk oranları da azalmakta. Bu genel azalma nedeni ile içinde bulunduğumuz risk grubuna göre göreli olarak daha iyi durumda değiliz. Bu ülkelerin birçoğunun cari denge açıkları yok ve eflasyonları da bizden çok düşük ve bu nedenle de nominal faizleri de bizden düşük (mesela Brezilya) ama reel faizleri bizden çok düşük değil. Bu nedenle biz hem borçluluk oranını düşürmek, hem de enflasyonu düşürmek ve hem de cari dengeyi daraltmak zorundayız ki, nominal faizi indirebilelim. Bu nedenle de maliye politikasında bütçe açığı büyüyemez ve para politikasında faiz, genel arzı var diye istenilen şekilde düşürülemez. Türkiye ekonomisi geçmişe oranla çok güçlü, ama ciddi sorunları da hâlâ var. Listenin en başında da örneğin sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin açık sorunu bulunuyor. Bu 25 yılda çözülebilecek bir sorun ama çözüm adımlarını bugün atmamız gerekli.
Durmuş Yılmaz “Bankalar da faizleri hızlı indirmesin” demiş. Çok haklı, neden? Faiz aşağıya düşerse kredi kullanımı artar, bunun sonucu iç talep artar, bu da hem enflasyona kötü etki yapar hem de cari açığı büyütür. Bu nedenle faiz indirimi ancak enflasyonun düşüşü belirgin hale geldikçe yapılabilir.
Göz önüne alınması gereken bir olgu da eylül ayında giyim ve ayakkabıda okulların açılması nedeni ile ortaya çıkacak olan geleneksel fiyat zamları. Bu zamlar kontrol altında olursa, genel eflasyonun iyice düşmesine ve 2007 için yüzde 6 sayısına varmamıza yol açacak. Bu gerçekten dikkat edilmesi gereken ve topluma anlatılması önemli bir konu. Konut fiyatları da bir kere daha azmamak zorunda. Gıda da öyle.
Tabii bir de dış riskler var ama onları kontrolumuz altında olmadığı için
tartışmıyoruz.