Röportaj
ENDER GÜZEY
Doğadan Gelen Semboller Ve Sanat Tepesi…
16.09.2015 14:08

Bodrum'un eşsiz peyzajı içerisinde, Ağustos sıcağında arabamı sürerken biranda devasa bir heykelle karşılaştım, bir atölye/ev nasıl heykeledönüşebilirdi? Taşıyıcı kolon işlevi gören boynuz sembolü aynı zamanda binanınkoruyucu askeri gibi dikiliyordu karşımda. Heykeltıraş, ressam, akademisyengibi kimlikleri bir arada barındıran Ender Güzey, ancak bir sanatçıya aitolabilecek estetik bir merhaba ile karşıladı beni sonra. Doğma büyümeİstanbullu olan, Almanya'da sanat tekniğini geliştiren ve Bodrum'da sakinliğiyakalayan Ender Güzey'e sorduğum her soru başka bir soruyu beraberinde getirdi;böylece keyifli bir röportaj çıktı ortaya. Sanat tepesi adını verdiği yerde,Leleg yerleşimlerinden biri olan Syangela'nın karşısında, Ender Güzey, BodrumMavi dergisi için tasarım, felsefe, kentsel kalkınma ve insan algısı üzerineduygu ve düşüncelerini aktardı.

 

Tasarım sizin için nedir? Hayat felsefeniz ve tasarım anlayışınızarasındaki etkileşim nasıl olmuştur?

Tasarım ve sanat iç içedir.Öncelikle, tasarım bir yaşam tarzıdır, hayatın özü bile diyebilirim. Çünkügörsellikler ve çevreniz, kullandığınız her nevi eşya yaşam kaliteniziyükseltir ya da azaltır. Bir çaydanlık mesela, damlatınca canınızı sıkar amaiyi tasarlanmış çaydanlık asla damlatmaz. Yani demek istediğim fonksiyon veestetiğin bir araya gelmesi tasarımdır ve kalitedir. Bu aynı zamanda da yaşamkalitenizi yükseltir. Tasarımın medeni, kültürlü insan için katkısıçoktur.  Kültür, medeniyet ve tasarımberaber ilerler. Medeniyetten kastım yaşam seviyesi demektir, bunu orta çağdada Hititlerde de antik kentlerde de bulabilirsiniz. Ben de burada Bodrum'damedeniyetlerin ortasında yaşıyorum, karşımda Lelegler'in Syangela antikkentinin kalıntıları var…

 

Sizce betonarme yapıların hayatımıza girmesi tasarım algısını nasıldeğiştirdi? Eskiden tasarımda detaylar daha fazlaydı.

Tasarım anlayışı zayıfladıçünkü purist yaşamıyoruz artık. Çok fazla görsel işitsel şeyler yükleniyorbeynimize. Günümüzde kargaşa var, ne kadar tabi olursa o kadar basitmiş gibi geliyorinsana oysaki o basitlik değildir… Sessizlik gibi… Sadelik gibi…

 

İnsanlar korkuyorlar mı sizce sade olmaktan, sessiz kalmaktan?

Tabi korkuyorlar. İnsanlarsadeliği algılayamıyorlar. Bunu medya oluşturdu, bizlere medya ile bol miktardafuzuli bilgi aktarılıyor. Tekrar tekrar aynı programlar, sahneler gösteriliyor.Çocuk programlarında eskiden çok sade ifadeler vardı. Şimdi ise ekranın herköşesinde bir etkinlik var. Televizyon izlerken nereye bakacağını şaşırıyorsunböyle büyüleniyorsun.

 

Kültür yozlaşması mı?

Kültür yozlaşması tabi, butamamen çağımızın önemsediği şeyler ile ilgili. Bir etkileme yöntemi, toplumları dejenere ediyor.

Bir ironi aslında…

İroni tabi, bakın bir kabilevar, nerede olduğunu bilmiyorum ama meydanda toplanıyorlar, karşılıklı dansediyorlar. Ellerinde de kullanmadıkları eşyalar ile geliyorlar, insanlarbirlikte dans ederek takas yapıyor. Mükemmel bir şey, çok tabii. Bu kabilebirbirleriyle anlaşamadıklarında da dans ile çözüyorlar, bu sefer daha agresifdans ediyorlar fakat asla kavga etmiyorlar; dans bir ifade tarzı olmuş, çokgüzel bir şey. Arada köyün en yaşlıları gençler takışmasın diye gidip geliyorve denge kuruyorlar. Buna meydan tiyatrosu diyebiliriz. Bunlar insanın özü…Eski mimariye baktığınız zaman, Hititlere bakın Anadolu'ya bakın-Anadolu zatendolu dolu, bunları ifade ediyor. Bir köy evine bakıp ta onun nasıl yapıldığınıalgılarsak çok önemli bilgiler alıyoruz. Günümüzde ise böyle tamamen kargaşabir mimari oluştu. Ben mimar değilim ama “sanat tepesi”, “art hills” adınıverdiğim binayı kendim tasarladım. Sanat tepeleri de diyorum aslında çünkükarşımda arkeolojik bir yerleşim var biliyorsunuz. Etrafıma da sanatı sevenkişiler yerleşecek gibi görünüyor.

 

Neden Bodrum'a kurdunuz sanat tepesini peki?

Bodrumun bir büyüsü veçekiciliği var. Ben doğma büyüme İstanbulluyum ve köklü bir İstanbul ailesiyiz,İstanbul'u da çok severim, orada çok güzel anılarım var… Fakat artık o kadaryozlaşmış durumda ki ister istemez kaçıyorsunuz. Bir tiyatro ya da konseregidiyorsunuz, eve dönene kadar ne izlediğinizi unutuyorsunuz kargaşa yüzünden.Bodrum'da, bu tepede sakinlik ve huzur var.

 

Tasarımınızı veya sanat algınızı yaşadığınız şehir etkiliyor tabi.

Tabi ki insanlar, şehirler veen çok doğa ilham kaynağı. Ben sanatımı artık bütünsel sanat olarak ifadeediyorum, çünkü dokunmadığım bir nokta kalmadı galiba.

 

Bu belli bir aşamadan sonra mı oluyor peki, sanatta olgunluk evresineulaşmadan yakalanamaz bir durum galiba?

Bir sanatçının çok genişperspektifi olması gerektiğini düşünüyorum, birçok sanat dalından anlamalı,beslenmeli. Akademi dönemimde ben çok şanslıydım, Alman Prof. Mac Zimmermanngibi çok önemli bir profesörün öğrencisiydim o bana resim yapmaktan ziyadedüşünmeyi öğretti. Bir sanatçı olarak yaşam tarzının nasıl ve ne boyuttaolabileceğini size ancak böyle örnek kişiler, ustalar aktarabilir. Ben zatenlisedeyken Prof. Zimmermann'ın sanatını seviyordum, araştırarak nerede olduğunuöğrenmiştim ve yanına gitmek istiyordum.

 

İdealist bir Ender Güzey varmış.

Evet… Bunda ailemin de etkisivar çünkü bana çok destek oldular, engel olmadılar. Aslında insan yaratıcı bircanlı olarak doğar buna inanıyorum. Bu sonra bir şekilde kırılıyor özelliklebizim eğitim sistemimiz bunu engelliyor.

 

Zimmermann'ın size aktardığı hayat görüşü -felsefi görüş diyeceğim benbuna- bilim ve sanatın temelidir diyebilir miyiz?

Yaşamdır felsefe… Fakat gelingörün ki okullardan felsefe dersleri kaldırıldı, ben bunu anlayamıyorum. Sanatave kültüre yakın olmayan insanlar hiçbir dalda başarılı olamaz diyedüşünüyorum. Trilyoner bile olabiliyorlar ama kültürlü olamıyorlar…

 

Peki, bu insanlar kendi içinde acı çekiyor mu sizce, çünkü sanat ruhubesler.

Çok doğru söylüyorsunuz, bukişiler sanatı satın almaya çalışarak sınıf atlamaya çalışıyorlar. Kötü yemeğeçok para verince kendini daha kaliteli sanıyorlar, ama bakıyorsunuz olmuyor.Kaliteli bir restoranla sıradan bir lokantanın fiyat farklı o tarz insanlarıtatmin ediyor; yemek kalitesinin farkında bile değiller. Bu çok acı bir şey.

 

Bir de şu var, sanatçının yalnızlığı derler... Bence yalnız kalabilen, birtablodan, müzikten zevk alabilen kişi yalnız değildir. Günümüzde şu var amayalnız kalamama, tüketim çağı dediğimiz şey bunu getirdi diye düşünüyorum… Budurum sanatı hangi yöne çekti sizce?

Bir yüzeysel sanat vardır, birde kalıcı sanat. Müziğin sesini açınca istemeseniz de duyarsınız ama bu müziğinkalitesini belirlemez… Çağımızda ne oldu, sanat eserlerinin boyutları büyüdü veresimler hep kontrast renklerle doldu. Renk kontrastını ve fazla renkkullanmayı insanlar sanat olarak algılıyorlar. Eserler yüzeysel olduğu zamaninsanlar modern sanat sanıyorlar. Kullanılan malzemelere bakalım, akrilikmesela, bir yağlıboya gibi olur mu, yağlı boya katman katmandır. Akrilik tambir plastiktir… Dediğiniz tüketim çağı bunu getirdi.

 

“Tatil diye bir kavram yok çünkü yaşıyorum, yaşayınca tatil diye bir kavramolmuyor sevmediğin işi yapınca tatil oluyor.”

 

Atölyenizde gördüğüm kadarıyla yaşayan materyalleri daha çok tercihediyorsunuz.

Evet ahşap mesela… Dümdüzolamayabilir, kırılır dökülür, fakat yaşar, etkilenir… Ben ressamım ama 3boyutlu çalışmayı seviyorum, mesela şuan önünüzde yer alan ahşap masa benimtasarımım. Sonra performanslar eklendi sanatıma, müziği, tiyatroyu, eserlerimibir araya getirmeyi seviyorum. Ve buna bütünsel sanat diyorum sonuçta.

 

Bu sanat terimi literatürde var mı?

Bütünleşik sanat, Almanlarınliteratüre kattığı sanattır; Gesamtkunstwerk derler.

Sanat yaşam alanınızın da her yerinde gibi görünüyor. Sizin evinizde birheykelin içinde oturuyor gibi hissettim.

Ne mutlu bunu hissettirebildiysem.Ben sanatla yatıp sanatla kalkıyorum açıkçası. Tekneyle çıkınca da yazıyorumçiziyorum hep sanatlayım. Tatil diye bir kavram yok çünkü yaşıyorum, yaşayıncatatil diye bir kavram olmuyor sevmediğin işi yapınca tatil oluyor.

Peki, sizi en çok yoran şey ne? Tatilden uzaklaştıran…

İnsanların “Burada ne anlatmakistediniz “ denmesi beni rahatsız ediyor. Bunu sanatı okuyabilen insanlarsormaz… Bu kitabı alıp okumadan, burada ne anlatılıyor demeye benziyor.

 

Aslında kendine sormamalı mı izleyen ben bu eserden en anladım diye?

Kendinize sormalısınız tabi,sonra benimle tartışabilir üzerine konuşabiliriz. O sanat eseri artık bendençıkmış bir birey olmuş ve kendini ifade ediyor. Ben hiçbir sergide açıklamaokumam, açıklamaya ihtiyacı olan resim, performans, heykel demek ki kendiniifade edemiyor, çok net!

 

Şaman objelerini çok kullanıyorsunuz…

Şamanizm hakikaten doğa ile içiçe olan yaşam tarzıdır. Şaman yalnız bir birey değildir, bir toplum olduğuiçin şaman vardır. Ona inanan ve o doğrultuda anlayan zihniyet olduğu içinŞamanizm vardır. Dinlerin de kökeninde Şamanizm vardır, tarz ve tavırlar dinlerietkilemiştir. Adaklar bile Şamanizm'den gelmiştir. Ne olduğunu bilmek lazım;Şamanizm doğayla iç içe, doğaya saygısı olan bir öğretidir.

 

Burası, sanat tepesi sanki tepeye hâkim bir kuş gibi.

Kendimi hiç yalnızhissetmiyorum, burada sanatım var, sanatım yoksa kitabım var, kitabım yoksamüziğim var. Bir de müziğe de ihtiyacım yok, burada çok az müzik dinliyorum.Cırcır böcekleri var, rüzgâr var, doğanın müziği var… Müthiş!

 

Bu tepeden Bodrum merkeze doğru uçarsak, Bodrum'u kentsel tasarımanlamında, tasarımcı gözüyle nasıl görüyorsunuz?

Ben kendimi tasarımcı olarakdeğil, sanatçı olarak diyelim aslında insan olmak diyelim buna çünkü bencesanat, tasarım ve kültür insanlığın gereğidir. 

 

“Bilim de bence bir sanattır,bilim adamları da sanatçıdır.”

“Kamusal alanda yapılan herşey bir sanatsal gözle yapılmalıdır, aydınlatma, kaldırım, taş, çiçek, kamusalaçık alan, ağaç, cephe ve binalar...”

 

Hayalinizde ne var, kırmızı bir tramvay mı var?

Tam üstüne bastınız, Bodrumhala tasarlanabilir bir yer, benim hayalimde şunlar var: İlki, kamusal alandayapılan her şey bir sanatsal gözle yapılmalıdır, aydınlatma, kaldırım, taşçiçek, alan, cephe ve binalar. Bunun oluşabilmesi için çok de çok ciddi elektengeçmelidir. Uzmanlar ve şehir plancılar, mimarlar sanatçılarla beraberçalışmalıdır. İkincisi, kesinlikle meydanlara kamusal alana konulan her şey herdokunuş bir yarışma sonucu olmalıdır. En güzel Atatürk heykellerinden biribelediyenin önünde mesela, çok iyi bir heykel, çok nadir bir soyutlukta Atatürkheykeli fakat sağına soluna setler çekilip ilaveler yapılmamalıdır, bu antiestetik hale getirir. Belediye önündeki meydan da geliştirilebilir. Anadolu'dabir köyün meydanında ne vardır? Devasa bir çınar ve çeşme... Belediye meydanınıyarışmaya açarsak çok daha güzel şeyler yaratılabilirdi bence. Bodrum'daki binacepheleri de, sanatçılarca tasarlanabilir. Bilim de bence bir sanattır, bilimadamları bence sanatçıdır. Trafik sorunu var bir de, şu güzel olmaz mı;Torba'dan bir ring sistemi kurdunuz mesela, o ring sistemi ile tüm yarımadayıgezdiniz. Raylı sistem burası için ideal… Ondan sonra Güneş enerjisi, bu binayıben tamamen güneş pilleri ile besliyorum. Bu güneş varken ben neden doğalolmayan kaynakları kullanayım. RES mesela, kalkıpta en güzel sahilimizintepesine kurmasınlar, ben RES'e karşı olursam atom enerjisini istiyorumdemektir, ben alternatif enerji istiyorum. RES'te yapılsın fakat doğru yerlerdeyapılsın.

 

Bir örnek gösterebilir misiniz, sanatın kentsel tasarımda etkin olduğu?

Mesela Lanzarote adası, orayahayran kaldım, orada Manrique adlı bir sanatçı yaşıyor ve ona sorulmadan hiçbirşey tasarlanmıyor. Lanzarote bir sanat eseri olmuş, oysaki volkanik bir ada,simsiyah toprağın üzerine bir ağaç dikmişler sanat eseri gibi… Gece de öyleaydınlatılmış ki bir tiyatro sahnesi zannediyorsunuz. Ben Bodrum için şöyle birşey önerdim Kent Konseyi'ne, bir “kültür arenası, kültür parkı” yaratılabilir,butik ünitelerden oluşan, bir sergi binası, bir kütüphane binası, her birbinanın kendine has mimari özelliği olmalı. Oraya da ulaşım tabi ki toplutaşıma olmalı. Yarışmalarla kurulacak bir alan olabilir. Çocuklar için deüniteler kurulup açık ve kapalı alanlar ile aktiviteler yaratılabilir. O kültürüniteleri hatta taş ocakları içine kurulabilir. Bana kalsa 5 yıldızlı otelleredeniz kenarlarını vermem taş ocaklarını veririm hakikaten, en azından taşocağını güzelleştiririm. Bir heykeltıraş olarak söylüyorum, bence taş ocaklarıharika fon oluşturuyor, güzel ve entegre mimari ile harika görüntüler ortayaçıkabilir. Ayrıca Bodruma kalıcı estetik temeller atılmalı. Klişe meydanınınçevresindeki, çarşıdaki ve sahillerdeki cepheler düzeltilmeli. Yine bir örnekverecek olursam, Stuttgart'ta bir köy var, tipik Alman köyü. Orada da, kasap,fırın, ayakkabıcı gibi her bir birimin kendine has sembolleri var ve osemboller altında dükkân isimleri küçücük yazıyor. Çok hoş, neyin ne mağazasıolduğunu o semboller sayesinde görebiliyorsunuz, uzaktan bakınca anlıyorsunuzmesela bu bir fırın veya kasap. Bence Bodrum için de bunun daha çağdaş, moderntarzı yaratılabilir. Bodrum'da hakikaten çok birikimli insanlar var onlarıküstürmemek lazım, fikir sormak lazım.

 

Aynı zamanda sanatsal kafelere de ihtiyaç var değil mi? Bodrum'dasanatçıları bir araya getirecek güzel bir favori kafeniz, mekânınız var mı?

Hayır öyle bir toplanmayerimiz yok. Ama dediğiniz gibi bu bir ihtiyaç. Tabi bunun oluşabilmesi içinkültürel altyapı ve ciddiye alınmak gerekiyor. Olabilir ancak biziminsanlarımızın alışkanlıkları farklı… Mesela Viyana da sanatçıların buluştuğukafeler vardır, bizim toplumuzda bu alışkanlık nedense çok yok. Aslında bensanat tepesini, bu binayı öyle bir buluşma noktası olarak düşünüyorum.

 

Ben de mesela gidip rahat rahat kitap okuyabileceğim kafeleri seviyorum.

Merkezde öyle yerlere ihtiyaçvar, bu ihtiyacı ben de duyuyorum. İstanbul'da kafe Markiz vardı eskiden,şahane bir kafeydi, ben çocukluğumda orayı entelektüel insanların buluştuğu yerolarak görürdüm. Kolalı masa örtüleri, güzel bir fon müziği ama çok hafiften,gümüşler, muazzam pastalar, porselenler, vitraylar, minicik 4-5 masalı bir yer.Orada şairler, edebiyatçılar, sanatçılar buluşurdu. Şimdi orası fast food yerioldu… Kitabını okuyup iki satır bir şey yazabileceğin yerler önemli Bodrum'da.Eskiden Buğday diye bir kafe vardı Marinanın karşısında, orası çok güzeldi.

“Bence medeniyet hava, su,ateş ve topraktır! Bunları yok etmek değil, var etmektir!”

Bodrum'da o kadar çok sanatçı var ki, onlara hitap eden yerler önemli.

Devlette buna dikkat etmeli vedesteklemeli, sadece Belediye ile olmaz. Bettina Frankenberg, bir Alman,seneler önce Bodruma yerleşmiş. Bodrum için bir rehber hazırladı ve sponsorbulunamadığı için basılmadı.  Bettina neyaptı, sanatçıların nerelerde konumlandığını, adreslerini, telefon numaralarınıve ne yaptıklarını belirten 1-2 sayfa görselleri ile beraber bir rehber hazırladı.Bu çalışma Bodrum için değerlendirilebilir diye düşünüyorum. Ayrıca, beniMarion Gerlach isimli Alman bir yazar aradı. Tamamen kültür odaklı bir kitaphazırlamış, yakında basılacakmış. Bayan Gerlach seneler önce Bodrum'a gelmiş oda buranın engin kültürünün farkında varmış. Çok etkilenmiş olacak ki,Bodrum'un ne olduğunu ve ne olabileceğini vurgulayarak anlatan bir kitaphazırlamaya karar vermiş. Kitabın Türkçeye çevrilmesini tabi arzu ediyor.         

Buranın büyüsü bu kültürel birikimde mi saklı? Doğanın yanı sıra tabi ki…

Medeniyetler, insanıbarındıran, tehlike oluşturmayan yerlere kurulur. Baksanıza, Bodrum'da şuzeytin beni besler, bu rüzgâr beni sağlıklı kılar, keçiboynuzu bana enerjiverir, buranın toprağına ne eksem beni besler. Sadece zeytin, dağ çileği vekeçiboynuzu bile yeter. İşte medeniyet böyle yerlere yerleşiyor. Ve bunu dahissediyorsunuz, çünkü insan aslında özünde hala mağara devrini yaşıyor.

Medeniyet ne peki sizce?

Bence medeniyet hava, su, ateşve topraktır! Bunları yok etmek değildir! Ben nasıl keyif alıyorum enerjimigüneşten alınca, yağmur suyunu depomda biriktirince. Ben buraya belki elektrikbağlasaydım bu kadar masrafım olmayacaktı ama değmez mi?

Peki sizi ve sanatınızı en fazla besleyen şey nedir, bir anlamda ilhamveren? Bu Bodrum ile ilişik bir şey midir?

En çok besleyen şey denizoldu... Ve sevgi tabi ki… Doğa kısaca ama denizin önemli, ayrı bir yeri var...Deniz bana yaşamı da öğretti açıkçası, yalnız başıma yelkene çıktığımda… Denizbana mütevazılık ve özveri verdi… En önemlisi mütevazılık verdi ama bu daçağımızda hiç değer değil biliyorsunuz.